hürriyet

19 Şubat 2015 Perşembe

SERENAD




SERENAD/ ZÜLFÜ LİVANELİ
DOĞAN KİTAP- 481 SYF
ARKA KAPAK
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.

1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.

Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.

Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.
DEĞERLENDİRMEM:
Tarihi araştırmalarla bezenmiş harika bir kitap olmuş.  Nazi Almanyasıyla ilgili çok roman okudum ama bizim yani Türklerin açısından olayı hiç bilmiyordum. Çünkü tarihte bize anlatılan bizim karışmadığımızda ancak Serenad la aslında durumun hiç de öyle olmadığını görmüş oldum. Zülfü Livaneli Tamamen gerçek belge ve bilgilere dayanarak kurguladığı bu romanda Struma ya yer vermiş. Struma 12 Aralık 1942 de Nazi Almayasın dan kaçmaya çalışan 769 kişiyi Romanya dan Filistine kaçırmak üzere Köstence Limanında denize açılır. Ancak gemi İstanbul da arızalanır. İstanbul hükümeti yani İnönü hükümeti bu Yahudilerin gemiden inmesine izin vermez, İngiltere ise Filistine gitmelerine izin vermez , o yıllarda Filistin İngilizlerin sömürgesidir. Bu gemideki yolcular 72 gün gemide mahsur kalırlar açlık ve hastalık yüzünden ölenler olur. 24 Şubatta gemi Şile yakınlarına çekilir ve gemi patlar. Sonraki yıllarda yapılan araştırmada gemiyi bir Rus denizaltısından atılan torpido tarafından patlatıldığı ispatlanır. Ancak burada suçlu kimdir kimin vebalidir bu kadar insanın Karadenize gömülmesi. Ben Müslümanım ama çok üzüldüm. İnsan hangi dinden hangi ırktan olursa olsun böyle bir eziyete maruz kalmamalı. Serenad da bu olayın etrafında dönen bir aşk hikayesini konu alıyor ve Livaneli tarih ve aşkı çok güzel harmanladığı edebi bir ziyafet sunuyor.Eğer siz de benim gibi okumakta geç kaldıysanız daha fazla ertelemeyin derim.
Puanım:


SERENADDA EİNSTİNİN ATATÜRKE YAZDIĞI MEKTUPTAN BAHSEDİLMİŞTİ İŞTE O MEKTUP;
EINSTEIN'IN MEKTUBU
“Ekselansları, 
OSE Dünya Birliği’nin şeref başkanı olarak, Almanya’dan 40 profesör ve doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye’de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya’da yürürlükte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından seçilmişlerdir. Bu bilim adamları, bir yıl müddetle, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etme cüretini buluyorum. 
Ekselanslarının sadık hizmetkârı olmaktan şeref duyan, 
Prof. Albert Einstein” 


BALAYI

BALAYI/SUSAN ELİZABETH PHİLLİPS
Orijinal Adı: Honey Moon
Epsilon-493 syf
Goodreads: 3.77
Amazon: 4.1
Vikitap: 8.8


ARKA KAPAK
Güney Carolina'da yaşayan ufak tefek ama bir o kadar da sert, öksüz Honey Moon için hayattaki en önemli şeylerden biri, hem içinde yaşayıp hem de neredeyse bütün sorumluluğunu üstlendiği lunaparkın muazzam hız treniydi. Lunaparkını ve hız trenini kurtarmak için para bulma umuduyla, kuzini Chantal'la giriştiği işlerin, Honey'yi hiç ummadığı yerlere getirip milyonların gözbebeği yapacağını kim bilirdi? Herkesin bayıldığı bu çocuk yıldız, yaşı dışında acaba başka neler gizliyor?

Cesur ve zeki bu küçük hanım gözü karalığıyla hayatındaki bütün erkekleri deli edecek! Bunlardan biri Eric Dillon; için için yanan kötü çocuk ve Hollywood'un son zamanlardaki en yetenekli oyuncularından biri. Ve Dash Coogan; kahraman kovboyların sonuncusu, efsanesini sürdürmek için kendisine pek ufak gelen beyaz cama hapsolmuş bir adam. Honey aşık olduğunda, bunu bildiği tek yolla yapacak...tüm kalbiyle. 

"Susan Elizabeth Phillips bir kez daha, harika bir kadının hayatını anlatan, duygusal ve iyi örülmüş bir romanla karşımıza çıkıyor."
Romantic Times

"Dünyaya asıl gereken, Susan Elizabeth Phillips tarafından yazılmış daha çok roman."
Elizabeth Lowell

"En iyi ve en kötüyü yaşayıp alevlerin içinden yaralı ama yıkılmamış olarak çıkan bir kadının hikâyesi. Mükemmel bir roman."
Rendezvous
DEĞERLENDİRMEM
Kitabın başlarını hayal kırıklığı içerisinde okudum. Kitabın adı ve konusu arasında zerre bağlantı yoktu. Ancak 100. Sayfadan itibaren benim için bambaşka bir yere oturdu. Bizim çevirmenler espri olsun diye mi yaptılar bilemiyorum ki inşallah öyledir. Aslında Honey Moon bizim kahramanımızın adı. Honey 16 yaşında ailesini geçindirmeye çalışan bir kız. Çok küçük göründüğü için bir dizide çocuk oyuncu olur. Sonrasında ise yıldızı parlar. Onun yıllar içinde hem kendi içinde hem işinde hem de yaşadığı insanlarla gelişimini okuyoruz. Bazen gülümseyip bazen hüzünlendiğim ve bir iki bölümde ağladığımı itiraf etmeli bazı yerlerde de çok heyecanlandığımı belirtmeliyim. Kitabı bitirdiğim şu dakikalarda Honey, Dash ve Eric uzunca bir süre aklımda kalacak sanırım. Honey in karakteri karşısında etkilenmemek mümkün değil. Hele o sabrı. Yan karakter olsa da Lily ve Liz de çok özellerdi. Kitabımız biraz pembe, biraz brezilya dizisi tarzında gibi olsa da kesinlikle dizi film tadında harika bir kitaptı.  Kitabın çevirisi çok iyiydi gerçekten bunun için Nil Bosna ya teşekkür ediyorum.
Puanım:
BALAYI/SUSAN ELİZABETH PHİLLİPS
Orijinal Adı: Honey Moon
Epsilon-493 syf
Goodreads: 3.77
Amazon: 4.1
Vikitap: 8.8

ARKA KAPAK
Güney Carolina'da yaşayan ufak tefek ama bir o kadar da sert, öksüz Honey Moon için hayattaki en önemli şeylerden biri, hem içinde yaşayıp hem de neredeyse bütün sorumluluğunu üstlendiği lunaparkın muazzam hız treniydi. Lunaparkını ve hız trenini kurtarmak için para bulma umuduyla, kuzini Chantal'la giriştiği işlerin, Honey'yi hiç ummadığı yerlere getirip milyonların gözbebeği yapacağını kim bilirdi? Herkesin bayıldığı bu çocuk yıldız, yaşı dışında acaba başka neler gizliyor?

Cesur ve zeki bu küçük hanım gözü karalığıyla hayatındaki bütün erkekleri deli edecek! Bunlardan biri Eric Dillon; için için yanan kötü çocuk ve Hollywood'un son zamanlardaki en yetenekli oyuncularından biri. Ve Dash Coogan; kahraman kovboyların sonuncusu, efsanesini sürdürmek için kendisine pek ufak gelen beyaz cama hapsolmuş bir adam. Honey aşık olduğunda, bunu bildiği tek yolla yapacak...tüm kalbiyle. 

"Susan Elizabeth Phillips bir kez daha, harika bir kadının hayatını anlatan, duygusal ve iyi örülmüş bir romanla karşımıza çıkıyor."
Romantic Times

"Dünyaya asıl gereken, Susan Elizabeth Phillips tarafından yazılmış daha çok roman."
Elizabeth Lowell

"En iyi ve en kötüyü yaşayıp alevlerin içinden yaralı ama yıkılmamış olarak çıkan bir kadının hikâyesi. Mükemmel bir roman."
Rendezvous
DEĞERLENDİRMEM
Kitabın başlarını hayal kırıklığı içerisinde okudum. Kitabın adı ve konusu arasında zerre bağlantı yoktu. Ancak 100. Sayfadan itibaren benim için bambaşka bir yere oturdu. Bizim çevirmenler espri olsun diye mi yaptılar bilemiyorum ki inşallah öyledir. Aslında Honey Moon bizim kahramanımızın adı. Honey 16 yaşında ailesini geçindirmeye çalışan bir kız. Çok küçük göründüğü için bir dizide çocuk oyuncu olur. Sonrasında ise yıldızı parlar. Onun yıllar içinde hem kendi içinde hem işinde hem de yaşadığı insanlarla gelişimini okuyoruz. Bazen gülümseyip bazen hüzünlendiğim ve bir iki bölümde ağladığımı itiraf etmeli bazı yerlerde de çok heyecanlandığımı belirtmeliyim. Kitabı bitirdiğim şu dakikalarda Honey, Dash ve Eric uzunca bir süre aklımda kalacak sanırım. Honey in karakteri karşısında etkilenmemek mümkün değil. Hele o sabrı. Yan karakter olsa da Lily ve Liz de çok özellerdi. Kitabımız biraz pembe, biraz brezilya dizisi tarzında gibi olsa da kesinlikle dizi film tadında harika bir kitaptı.  Kitabın çevirisi çok iyiydi gerçekten bunun için Nil Bosna ya teşekkür ediyorum.
Puanım:5




VAİZ

VAİZ
CAMİLLE LACKBERG
Orijinal Adı: Predikanten
Doğan Kitap- 420 sayfa
Goodreads Puanı: 3.72
Vikitap Puanı: 7,5


ARKA KAPAK
İskandinav polisiyesinin kraliçesi Camilla Lackberg'den yine birinci sınıf bir polisiye...

Birinin tek kelime etmeden alnını okşadığını hissetti. Bunun onu sakinleştirmesi gerekiyordu belki ama hareketin duyarsızlığı yüreğini dehşetle doldurdu. 

El bedeninde gezinmeye devam etti ve o, karanlıkta titredi. Yüzü olmayan yabancıya direnmesi gerektiğini düşündü bir an. Düşünce geldiği hızla kayboldu. Karanlık çok yoğundu ve onu okşayan eldeki güç tenine, sinirlerine, ruhuna işliyordu. Tek seçeneği boyun eğmekti; dehşet verici bir sezgiyle kavramıştı bunu. 

Sakin tatil kasabası Fjälbacka'da işkence edilerek öldürülmüş genç bir kadın cesedinin, yirmi dört yıl önce hiç iz bırakmadan ortadan kaybolan iki kızın kemikleriyle birlikte bulunması polis teşkilatını harekete geçirir. Ardından Jenny adındaki genç bir kızın daha kaybolması kasabadaki paniği artırır. Kahramanımız Patrik ve ekibi zamana karşı yarışmak zorundadır artık. Yirmi dört yıl boyunca uykuya yatan katil neden tekrar faaliyete geçmiştir? Yoksa Fjälbacka polisi yeni bir katille mi karşı karşıyadır? Bir an önce bu soruların cevabı bulunmazsa, Jenny için çok geç olacaktır. 

"Läckberg İsveç manzarasıyla kan dondurucu korkuyu harmanlamakta usta." 
The Guardian 

"Birinci sınıf bir İskandinav polisiye yazarı tüm dünyada en üst sıralara çıkıyor." 
The Times
DEĞERLENDİRMEM
Buz Prenses te kalan maceramız devam ediyor. Fjabalka dayız yine ve yine etrafı sırlarla dolu bir dizi cinayeti aydınlatmaya çalışıyor Patrick Hedsröm. Erica mız 8 aylık hamile ve Vaiz de biraz daha geri planda kız kardeşi Anna nın sorunları çözülememiş. Vaiz ilk sayfadan heyecana ve meraka sürükledi beni son sayfalara kadar tahminlerimin ve merakımı sürdürdü. Arka kapakta da belirtildiği gibi bir kimliği bilinmeyen bir kıza ait bir ceset bulunuyor, asıl iş cesedi kaldırdıklarında altta çıkan 2 iskeletle çıkıyor , adli tıp raporunda ise bu iki cesedin 25 yıl önce kaybolan iki kıza ait olduğu belirleniyor ve gözler 25 yıl önce kızları kaçırmakla suçlanan kişiye dönüyor ama bu kişi intihar ettiği için tüm gözler bu ailenin üzerinde. Üstelik diğer cinayeti aydınlatırken zamanla yarışmaktadır Patrick çünkü bir kız daha kaçırılır onu kurtarabilmeleri için bu olayı çözmesi gerekir. Son 50 sayfada elim kalbimin üzerinde okudum diyebilirim. Sırlarsa kitap da saklı J

Puanım: 

Soraki kitap: Taş Ustası